We're under the pressure,seven billion people in the world trying the fit in
Keep it together,smile on your face even though your heart is frowning
But hey know,you know girl,we both know it's a cruel world
But I will take my chances
"Yine mi aynı şarkı?Sıkılmıyorsun Rebecca."dedim.Bilgisayardan kafasını kaldırdı ve bana mavi gözleriyle baktı."Hayır,hemde hiç."
Sözüne devam ederken yataktan yavaşça doğruldu."Sanki beni anlatıyor.Ben gidince hep bunu dinle,olur mu?"Yine başlamıştık.
Rebecca kanserdi,onunla tanıştığımızdan bir yıl sonra yavaş yavaş gözümün önünde ölmeye başlamıştı.Hep arkasında olduğumu söylerdim.Onu seviyordum.Aylık rutin kontrollerine her gittiğimizde doktor "Kendinizi her duruma hazırlamalısınız."derdi.
Bazen öleceğini bile bile nasıl bu kadar iyi,nasıl bu kadar pozitif anlamıyordum.Durumu şimdi ağırdı,hastane odasında yanında çeşitli oyuncak ayılar ve her gün yenilediğim papatyaların yanı sıra yedek bir iki kıyafet ve -tabii ki-ilaçları vardı.
Durumu ağırlaştığında yeni bir film izliyorduk.Bir anda elindeki mısır kasesini yere düşürdü.Nefes alamıyor gibi görünüyor ve sürekli öksürüyordu.Yaklaşık 1 haftadır bu yeşil-beyaz odadaydık.Bazen "Neden rengarenk şeyler giyemiyorum!"diye şakaya vurduğunda ona "İki renk var;hastane yeşili ve hastane mavisi."derdim.
Ortam sessiz olunca Rebecca durumu hemen eline aldı.
as long as you love me,
I'll be your platinum,
I'll be your silver,
I'll be your gold.
"Bak."dedi."Şarkı sanki bana yazılmış."Boğazını temizledi,yanağına süzülen gözyaşı damlalarını usulca sildi."Sen beni sevdiğin sürece,ben senin her şeyin olabilirdim."
Ağlamaya başladı."Her şeyin olabilirdim!"Ve çığlık çığlığa ağlamaya başladı.
"Lütfen,sus."derken ağladığımı hissettim."Bunlar olsun ben de istememiştim."
Küçük bir çocuk gibi baktı."Biliyorum,ben de."
Her gün hastanede olmak,her gün onun öleceğini düşünmek ve her gün içimin içimi yemesi beni de öldürüyordu.Bazen Rebecca ağlıyordu,dayanamıyordum.Beni her öptüğünde sanki veda ediyordu.
Bana çok ağır gelmeye başlamıştı.Onu ilk hasta olduğunu öğrendiğimde terk etmemiştim,asla.
Onu hasta olduğunda bile seviyordum.Saçlarını sıfıra vurdurttu,ama ona çok yakışıyordu.
Bazen hastane odasında sessizce "Neden ben?Neden hayatımı yaşayamıyorum?"diye ağladığını duyuyordum.
Bu beni kahretmeye başlamıştı ve hayattan zevk alamıyorduk.
Ameliyat olacağı gün onu lunaparka kaçırdım.Yaklaşık iki saat sonra hastaneye döndüğümüzde doktor ciddi bir şekilde "Evet,artık kafanı yarmaya başlayabilir miyim?"demişti.Rebecca'nın hastalığının ciddi olduğunu ve ameliyatın önemli olduğunu kaba bir yöntemle anlatmıştı.
Ama Rebecca altta kalmamıştı.."Tabii."demişti."Bunun için sabırsızlanıyorum!"
Son bir kaç aydır eve bile gidemiyorduk.Ve artık beni öpmüyor,sanki beni sevmiyordu.Doktorlar ölümünün yaklaştığını ve benden koparsa benim için kolay olacağını düşündüğünü söylüyordu.Ama bu yanlıştı.
Benden kopmasının onu bitirdiğini biliyordum.Biz birbirimize aşıktık.
Rebecca'nın tek yakını ben değildim.Arada diğer arkadaşları ve ailesi geliyordu.Yaşlı annesi ve babası sürekli gelemediğinden bilgisayarla bile bağlantı kuruyorlardı.
Arkadaşları geldiğinde -özellikle kız arkadaşları- yanlarında makyaj malzemeleriyle Rebecca'ya makyaj yapıyorlardı ve fotoğraf çekiyorlardı.Bir gün,arkadaşlarından Maggie yanında tam bir spor çantası kadar makyaj malzemesi getirdiğinde kendimi tutamamış ve "Onu sadece iyi hissettireceksiniz,buradan çıkıp palyaçoluk yapmayacak."demiştim.Maggie kahkaha atmıştı."Kızlar bunu sever."
Rebecca bir çanta malzemeden çok hoşnuttu.Maggie'yi pek sevmediğini biliyordum,ama yinede ona "Odama gelme"demezdi.Kızlar kendilerine birer sandalye alıp hem Rebecca'ya hem de kendilerine makyaj yapıyorlardı.Fotoğraf çekme görevi bendeydi.Rebecca hayat dolu bakarak gülümsüyordu,arkadaşları da ona hayran kalıyorlardı.Hatta Maggie bile Rebecca'ya kıskanarak bakıyordu.Makinede ondan daha iyi olmak için,bana öpücük atan pozlar verip durduğunda Rebecca arkada orta parmağını bile kaldırmıştı.
O gün iyi bitmemişti.Kızların hiçbiri saçlarını yapmıyordu çünkü Rebecca'nın saçı yoktu ve onlar da üzülmesini istemiyordu.Kadın için saç önemliydi.
Ama Maggie,kocaman spor çantasından saç düzleştiricisini çıkartıp "Haydi sıra saçta!"diye bağırdı.Rebecca başta bozuntuya vermemişti çünkü arkadaşlarının saçları vardı.Ama üzüldüğünü biliyordum.
"I will love you till the end of time."Bu sözcük dudaklarımdan dökülmüştü.Rebecca bana baktı.Ağlıyordu."Yapacak hiç bir şey yok."
Yutkundu."Öleceğim."
"I will born to die.""Bir daha,'öleceğim'demeni istemiyorum."Arkamı döndüm."Hemde hiç."
Bana gülümsedi."Tamam,sen nasıl istersen.Ama bana,bir şarkı söyler misin?"
Yanına uzandım.Saçlarını öpüp gözyaşlarımı sildim."As Long As You Love Me'yi mi yine?"
Gülümsedi."Sen karar ver."Düşündüm ama aklıma bir şey gelmiyordu.Rebecca en güzel sesiyle şarkıyı kendi söylemeye başladı.
Bittersweet Memories
Acı tatlı hatıralar
That is all I'm taking with me
Hepsini yanıma alıyorum
So goodbye,please don't cry.
Güle güle,lütfen ağlama.
Şarkının ortasından başlamasının bir sebebi vardı.Sözlerini iyi seçmişti."Öleceğim."Demiyordu artık,müzikle ulaştırıyordu bana bunu.Yutkundu,içini çekti ve şarkının nakaratından devam etti.
And I will always love you,I will always love you.
Onunla birlikte ağlamaya başladım.İkimizde kendimizi tutuyorduk ama nafile.Göz yaşları yanağımıza doğru iniyordu.Biraz sessiz ve arada hıçkırıklarla ağlayarak son dizeleri söylüyordu Rebecca.Ve yine bana bir şey anlatıyordu."Ölüyorum işte,anla."
Ve şarkı bittiğinde Rebecca göğsüme yatıp ağlamaya başladı.Onu dudağından usulca öptüm.Rebecca,ölmeden önce bana şunları söyleyebilmişti."Seni seviyorum,sevdim ve her zaman da seni seveceğim.Bir gün aşkım,yine birlikte olacağız.Cennet gibi gözlerini,bir kez daha göreceğim."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder